ZONGO’NUN DEĞİRMENİ – hikâye

“Buraya gelirken kapının dışında bıraktığım öteki kendim ile içeri aldığım beriki kendimin aynı kiÅŸi olduÄŸunu sanıyorsunuz siz. Oysa buraya girerken sizin gördüğünüz beriki kendimi kesip biçtim ben, onu yontup baÅŸka bir kendim elde ettim. Bu görece varlığımı bilmiyorsunuz ve her iki kendimi de aynı kiÅŸi sanıyorsunuz. Size anlatamadığım tam da burası. Dahası var: Bu ikisi dışında, benim, bile isteye oluÅŸturduÄŸum kamu önündeki sosyal varlığım da var. Bazen istemeyerek benim katkı verdiÄŸim, dışarıya yansıyan görüntülerimden veya gıyabımda baÅŸkalarının oluÅŸturduÄŸu benimle ilgili bazı verilerden derlenerek elde edilmiÅŸ derleme varlığım var bir de. Bunların dışında; Ben’e ve bana raÄŸmen, sosyal medya ortamlarında beni hiç görmemiÅŸ, gıyabımda tanıyan insanların kafasında bile isteye oluÅŸturduÄŸum sanal varlığımdan ise hiç söz etmiyorum.” (…)

“Hiç görmedikleri kuÅŸlar girerdi o zamanın çocuklarının rüyalarına. Öyle ki gün ışımaya baÅŸladığında Åžehrazat’ın anlattığı masalın sonuna geldiÄŸini anlarlar; hatta o sırada sarayın bahçesinden gelen kuÅŸ seslerini bile iÅŸitebilirlerdi. Bununla kalmazlar; Kafdağı’nın ardından aÅŸk vadisine doÄŸru süzülen Zümrüdüanka’yı; BaÄŸdat medreselerinin kubbelerinden havalandıktan sonra önce Ahlat üzerinde yükseklerden seslenen; oradan batıya doÄŸru kanat çırpıp Süleymaniye’de soluklandıktan sonra Tuna boylarını geçerek Sultan Murad’ın Kosovada’daki makamında karar kılan Hüma kuÅŸlarını; Belkıs’tan Hz. Süleyman’a haber getirmek üzere Yemen semalarında ha bire kanat çırpan Hüthüt kuÅŸunu, Mekke’nin etrafındaki daÄŸlardan inerek Ebrehe’nin ordusunu Kâbe önlerinde periÅŸan eden Ebabil kuÅŸlarını da görebilirlerdi o zamanın çocukları rüyalarında…” (…)

Böyle başlayacaktı hikâye…